Doğuştan Roma yurttaşı

0
39

Saul, yapacağı işleri yeniden tanımlıyordu. “Bugüne dek Yahudilere ve onlardan etkilenenlere anlattım. Şimdi tek Tanrılı dinlerle tanışmış olanlardan çok putperestten gelenlere anlatacağım. Milletlere döneceğim. İmparatorluktan gelen haklarıyla nüfuz sahibi olan Romalılar, ticaret merkezlerinde toplanıp ve dünyanın her yerine dağılanlar, Söz’ün taşıyıcısı olacaklar.”

Doğuştan Roma yurttaşı olan Saul’un bir de Romalı adı vardı: Paulos. Vali Sergius Paulos’la yapılan görüşmenin ardından bu adın kullanılmaya başlanmasını kimileri “valiye saygı”, ;kimi “rastlantı” olarak değerlendirdi. Artık Saul hemen her Roma yurttaşında bulunan ikinci adını öne çıkarıyordu. Paulos. Bütün bu gezilerde Barnabas bir ortam hazırlayıcı, bir arka plan lideriydi. Paulos ise her an daha çok parlıyor, bütün gezilerin karakterini belirliyordu.

Kıbrıs’ta çok oyalanmadılar, oradan Perge’ye yelken açtılar. Ne var ki burada fazla kalmaya niyetli değillerdi. Paulos, “Vaaz veremeyecek kadar hastayım” dedi. Öte yandan, Markos, gruptan ayrılmak istiyordu. İzlenen yöntemi mi benimsememişti, yolun bundan sonrasının zorluklarını mı göze alamıyordu? Belki her ikisi de. Ama artık gruptan ayrılıp Kudüs’e dönmek istiyordu. Paulos ile Barnabas, denizden ayrılıp daha içerilere, Kıbrıs vali­sinin memleketine, Pisidia Antiokheia’sına (Yalvaç) yöneldiler. Bunun için, Roma İmparatoru Augustus’un adıyla anılan yolu (Via Sebaste) kullandılar ve Sivaslı’dan geçtiler.

Paulos ile Barnabas’ı buraya getiren asıl etken buranın Küçük Asya’daki en büyük Roma kolonisi olmasıydı. Üstelik aslen buralı olan valinin, Kıbrıs valisinin yanından geliyorlardı. Geniş ve verimli topraklara sahip ilan Pisidia Antiokheia’sının Ephesos’tan Suriye’ye giden yol üzerinde bulunması ticaretteki önemini de artırmıştı. Kentin bu nitelikleri yalnızca kendi fikirlerini yaymak isteyen din adamlarını, hüner satan ya da merak eden gezginleri değil, dönemin ticareti içinde büyük bir rol oyna­yan Yahudileri de çekiyordu.

Bir hafta sonra sebt günüydü ve havra çok kalabalık olacaktı. İki arkadaş, irili ufaklı topluluklarla konuşuyorlardı. Ama asıl amaç Paulos’un havrada vereceği vaazdı. Sebt günü havrada, ileri gelenlerden bir yaşlı, üzerinde daha çok bağnaz bir Musevi tarikatı olan Fersilerin giydiği toga ve pelerin olan Paulos’a bakarak:
“Yolcu kardeşlerimizin topluluğa mesajı varsa dinlemek isteriz” dedi.

Vaizin tecrübesiyle

Paulos, yaşlı adamın sözünü ikiletmedi, elini Barnabas’ın omzuna koyup ayağa kalktı ve havranın ön tarafına yürüdü. O güne değin zor koşullarda vaaz vermiş bir vaizin tecrübesiyle, topluluğun sükûtunu bekledi. Önce birinci sınıf Yahudilere sesleniyor; İsa’dan önceki peygamberlerin, Davud’un, Yahya’nın kendilerinden sonra gelecek kurtarıcıyla ilgili sözlerini yorumluyor ve Eski Ahit’in, İsa’nın geleceğini söylediği örtük kalmış ayetlerini açıyordu. Sözü, İsa’nın tek kurtarıcı olduğuna getiriyordu.

Ardından, sonradan Yahudi olmuş ve doğuştan Yahudi olduğuna inananların ikinci sınıf olarak değerlendirdiği kesime ve çoğu kendi vicdanlarına biraz avuntu bulmak için havralara gelip gitmeye alışmış ve söz biraz uzadığında sıkılıp giden kalabalığa sesleniyordu.

Derken, sözü Yahudilerin büyük günahına getirdi: “Hiçbir suçu olmayanı, üstelik Tanrı’nın Mesih kurtarıcı olarak atadığını, İsa’yı Pilatus’a şikâyet ederek, adi bir suçlu gibi öldürülmesini istediler.”

Read More about Tevratı ve încili izleyen Kur’an

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz