AYA TEODOSIA (GÜL CAMİSİ)

0
40

8. yüzyılda, Bizans İmparatoru III. Leon, ikonalara ve baksa her türlü tasvire tapınılma derecesindeki bağlılığı yasaklayınca, bütün ülkede ve başta başkent Kostantinopolis’te ne kadar kilise, saray veya bu eserlerin saklandığı, betimlendiği yer varsa, hepsindeki heykelleri kırdırıp resimleri sildirdi, kazıttı. Amacı, tabii ki Hıristiyanlığa karşı olmak değildi. Korkusu, toplumun, Hıristiyan geleneğinden uzaklaşarak “heretik” yani din dışı sapkınlıklara, putperestliğe dönmesini engellemekti. Çok kan aktı o günlerde bu yüzden.

Bu resim ve ikonları ortadan kaldırma sürecinde, Hipodromda ki Augestion’da (şimdiki Ayasofya meydanı) büyük sarayın girişindeki Meryem ikonunu yerinden sökmek için merdivenle yukarıya tırmanmaya çalışan askerlerin, o merdiveni yere devirerek ölümlerine neden olan Teodosia, hemen yakalanıp Forum Bovis’e (Aksaray Meydanı) götürüldü. Orada çeşitli işkenceler yapılan genç kadın, sonunda, “boğazına boynuz sokularak “ feci şekilde öldürüldü. Din uğruna yaşamını yitiren bu Teodosia’yi Romalılar hiç unutmadılar ve onu “azize” ilan ettiler.

Vakıf mektep sokakta önünde durduğumuz dev kütleli cami, işte o Teodasia adına 9. yy da imparator Basileos tarafından, Haigia Teodasia kilisesi olarak yaptırıldı.

Sağ yan duvarında 4 kat sırada üçer pencere vardır ve bu görünümüyle bir sur duvarına benzer ana mekân. Bir hayli heybetli, büyük bir kiliseydi vaktiyle. Şimdi gül camisi adıyla, aşağı yukarı aynı azametini korumaktadır.

Teodasia’nın kutsal eşyaları da (rölik) bu kilisede saklanmaktaydı. 1204 yılında ki Latin yağmasında, bu kilise büyük tahribatlara uğradı.

1453 deki fetihten 1 gece önce (28th of May), son roma imparatoru XI Konstantin, kilisede düzenlenen ayine katılmış ve Kostantinopolisin kurtuluşu için halkıyla birlikte dua etmişti. Romalilar kilisenin içini güllerle donatmışlardı o gece.

Ertesi gün Konstantinopolis düşüp de Osmanlılar kente girince buraya da geldiler ve bir gül tarlasına dönüşen kiliseyi görünce şaşkınlığa uğradılar. O sıralarda güya bu kilise hemen camiye dönüştürüldü adı da o günün anısına Gül Camisi kondu. Tabii buda bir rivayettir. Ne derece doğru olduğu bilinemiyor. Kilisenin 15. değil 16. yy da cami olduğu sanılıyor. Çünkü minaresi bu yıldandır. Bu konuda hala kesin kanıtlarımız yok şimdilik. Aslında fetihten sonra 16. yy dek, haliç kıyısına çok yakın olduğundan, gemi malzemeleri deposu olarak kullanıldı bu kilse.

Kilisenin planı

İç mekândaki ahşap kafes şeklindeki güzel Hünkar Mahfili, II Mahmut dönemindendir. Kapıdan bu mekana girildiğinde, orta şahını üç yandan U biçimli bir yan nef kuşağının sardığını fark ediyoruz. Bunların üzerinde de galeri katları bulunuyor. Kilisenin planı, kolları kısa bir haç planıdır. Merkezde de kubbe bulunur. Haç kollarının uçlarında üst örtü olarak da küçük kubbeler vardır. Apsisin sağındaki Türkçe kitabede, Hz İsa’nın havarisinin ruhuna dua dileklerinde bulunulan bir yazı görüyoruz. Yeşil işlemeli sanduka bu havariye mi ait diye baksa bir şaşkınlığa uğruyoruz sonra. Son Roma imparatorunun mezarı olduğunu iddia edenlerde vardır. (İmparatorun mezari şimdiye dek tespit edilememiştir.)

Kilisenin apsisi ile caminin mihrabı, aşağı yukarı aynı eksene denk geliyor bu tarihi yapıda.

Kubbe, köseli dört fil ayak üzerine oturuyor. Bu ayaklar aynı zamanda netleri de birbirinden ayırıyor. Mermerden ve oldukça yalın minber ise, sağdaki sütünün önünde duruyor. Bu sütunların üzerinde de yer yer “altı köşeli yıldız” motifi göze çarpıyor.

Başka camilerde de Osmanlı işi altı köseli yıldızlara rastlanır. Bu şekle “Siyon Yıldızı” diyorlar. Aslında Hz Süleyman’ın yüzüğünde yaralan bir kutsal motiftir bu. Peygamber, tüm gücünü bu yüzükten aldığı için onu azami şekilde korur parmağında. Fakat ne yazık ki, günün birinde onu şeytana kaptırır. Günlerce arar durur yüzüğünü. Bir anlamda da gücünü! Sonrada o yüzüğü, yediği balığın içinde bulur. “Mühür kimdeyse, Süleyman odur” sözü, işte bu rivayetten çıkmıştır.

Gül camisi, yokuş bir sokak üzerinde yer aldığından, mihrap tarafında ki görünümü çok yüksektir. Yaklaşık 5 metrelik bir setin üzerinde bulunur burası. Kilisenin zemin katında, hep rastlandığı şekilde, bir kripta veya sarnıç bulunuyor. Bu karanlık izbe temele giriş kapisi, doğudaki sokak üzerinde bulunuyor, ama gezebilmek olanaksız. Çünkü kilitli!

Girişe eklenen kapalı bir son cemaat yerinin yapıyla hiçbir uyumu yok. Taş minare sağ tarafta yer alıyor.

Read More about KLASİK DÖNEMDE TIP

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz